27.07.2009

Arkeolojinin büyük hocası; Ekrem Akurgal


1965 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin salonlarından birinde ders dinliyoruz. Hiçbirimiz arkeoloji öğrencisi değiliz. Mihmandar olarak yetiştirilmek üzere bir yıllık yoğun bir program izliyoruz. Klasik devir Roma ve Bizans sanatının geçiş sorunları ve üslup özelliklerini anlatan hocanın cümleleri hâlâ aklımda. Az zamanda çok şey öğreten, özlü bir üslup bu. Belli ki kendisi çok şeyi öğrenip özümsemiş. Ekrem Akurgal bütün arkeologlar dünyasında tartışmalı sorunları; betimleyici, ispatlayıcı ve can alıcı noktalarıyla hükme bağlayan bir kişilik olarak tanınırdı.
Bugün artık dünyada kaybolan bir eğitimin ürünüydü. Nitekim aynı dünyada eğitim gören Nusret Hızır’da da benzer özellikler vardı. Roma hukukçusu Kudret Ayıter Hoca ise hukukçu olmayanlara yaptığı yarım saatlik "Roma Hukuku ve çağdaş dünya" başlıklı bir konuşmada zihinleri hukukçu düşünceye ve kurumlara yaklaştırabilmişti. Dünyanın dört köşesinde nice Roma Hukukçusu dinledim, halen de dinlerim. Arkeologlar ve eskiçağ tarihçilerini de tanıdım ama Kudret Ayıter ve Ekrem Akurgal’ın konferanslarını hâlâ hayranlıkla hatırlarım.
Ekrem Akurgal son ordinaryüslerimizden; bu unvanı hak ederek ve hâkkederek (taşa kazıyarak) alan biridir. Dört dilde basılan kitapları ve otorite olan yazarları bir araya getirdiği "Türkiye Hazineleri / Les Trésors de la Turquie" gibi ortak kitapları her yerde peynir ekmek gibi satılıp okunurdu. Çoğunlukla bu kitapları pahalı peynir alamayacak kadar parasız Avrupa aydınları okurdu. Türkiye’nin eski Helen dünyasına karşı bir kompleksi yoktur. O dünyayı en iyi tanıyan adamı bu ülke yetiştirdi. Genç Akurgal’ı İstanbul Lisesi’nden mezun olduğu gün, 1931’de Avrupa’ya arkeoloji okumaya gönderen ülke; incir, üzüm, tütün ve pamuk satarak geçiniyordu. O da çok şey çalışıp öğrenip geldiği ülkesinde İstanbul’u değil, bozkırdaki üniversiteyi tercih etti. 1949’da profesör, 1957’de de ordinaryüs oldu. "Hititlerin Sanatı" (1961), "Homer’den Büyük İskender’e Anadolu Sanatı" (1961), "Orient und Okzident" (Doğu ve Batı) gibi arkeoloji ve sanat tarihi dünyasını yerinden oynatan kitapları tabii ki yabancı dilde çıktı. Bazılarını hâlâ zahmet edip çevireceğiz; neyse ki gençler okuyor artık.
Birçok uzmanın bir köşede unutup birbiriyle ilgisini kuramayacağı arkeolojik buluntuları bir arada değerlendirirdi. Keskin bir görüşle yaptığı bu değerlendirme ile kültür tarihine önemli katkılarda bulundu. Eski Yunan yerden bitme bir mucize değildir, kökleri bu topraklardaki medeniyetlerde yatar. Bu lafı böyle tekrarlamak yetmez; ufak ayrıntılara hakim olup kuvvetli analizlerle ispat etmek gerekir. Bu yetenek ise her arkeolog ve sanat tarihçisine özgü değil. Bilim dünyası Mezopotamya ile Mısır’ı ve bu dünyanın, beşeriyetin tarihindeki rolünü bir asırdır tanıyordu. Anadolu arkeolojisi için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Onun öncüleri Ekrem Akurgal, Tahsin Özgüç, Nimet Özgüç, Muhibbe Darga, Bahadır Alkım, Klasik Çağ için Arif Müfid Mansel, Kenan Erim gibi hocalar ve onların talebeleridir. Tabii Sedat Alp gibi bir filolog hocayı da şükranla selamlamak gerekir. Akurgal hoca 1980’den sonra Türk Tarih Kurumu’nun üyeliğinden çıkarılanlar arasındaydı. Bu işlemle kurum şanından kaybetti. Seneler sonra TÜBA üyesi yapmayı akıl ettiler. Dünyanın önemli bütün akademilerine üyeydi. Şık giyimi, sakin açıklamalarıyla hafızalardadır; kültür tarihine yaklaşımlarına hücum edenleri, talebe dahi olsa sükunetle dinler ve cevap verirdi. Hülasa, Ekrem Akurgal hoca yazdıklarıyla daha çok yaşayacak, örnek olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Site Meter