27.07.2009

Andreas Tietze


1971 yılı Ekim ayıydı. Viyana’da Şark Tetkikleri’nin (Orientalistik) bulunduğu binanın asansöründe elli yaşlarında birine rastladım. Hiç de Viyana Üniversitesi’nin tafralı ordinaryüslerine benzemiyordu. Şarkiyat bölümüne nasıl gidildiğini sordum. "Ben de oraya gidiyorum, gelin" dedi. Kimi aradığımı, nereye gideceğimi söyledim. On dakika boyu her şeyi, her yeri tarif etti ve gösterdi; enstitüye uğrayan yeni emekli Viyanalılardan biri zannettim. Ertesi gün öğrendim ki ünlü Andreas Tietze imiş; bu kadar tevazu o topraklarda yoktur, doğrusunu isterseniz buralarda da kalmamıştır. Her gün görüşüyorduk; kısa konuşur, boş konuşmaz, her şeyi dinler. O zaman Mustafa Ali’nin "Halat-ı Kahire" ve "Nushat’us Selati"nini yayımlıyordu; mukayeseli okumada ikinci metni takip ederek yardımcı olmamı istedi. Hemen kabul ettim. Ne nimet doğrusu... İkinci sömestr bir "şuera tezkiresi" üzerine seminer veriyordu. Bu hocayla geçen her gün insana yeni bir şeyler öğretiyordu. Sıkıcı Viyana bir anlam kazandı. Türkçe telaffuzunu bizdeki herhangi bir aydınınkinden ayırt etmek güçtü. Ama Türkçe bilgisinin üstünlüğü hemen anlaşılıyordu. Zeki, sistematik kafalı, çalışkandı ama bir de mazisi ve çevresi vardı. Onun okuduğu liseyi bitiren iyi öğrenciyse iki ölü dil (Latince ve Yunanca) ve üç diri Avrupa dilini biliyordu. İnsan Hans Tietze ve Katherina Conrad-Tietze’nin oğlu olunca iki savaş arası Viyana’nın derin sanat kültürünü yutar, Rusçayla lisede tanışır, Arapça ve Farsçaya başlar, ilk İstanbul gezisinde Türkçeyi mükemmel konuşacak kadar öğrenir. Türk dilinin etimolojik lügatini bugün Tietze hazırlıyor. A-E harflerini içeren ilk cilt, Simurg Yayınevi tarafından çıkarıldı.
Bazı örnekler: "Balak" yahut "malak" denen manda yavrusu; "pallak", "pallakos" (gürbüz çocuk anlamında) Yunancadan geliyor. Sadece gemicilik ve balıkçılıkta değil, ziraatte dahi umulmadık dillerden kelimeler var. Türkçe büyük ve hareketli bir kavmin lisanı. Mesela "başta" kelimesi "arpa mamulü ekmek" demek, Rumcada "pasta" ve İtalyancada da öyle. Anadolu’nun bazı yerlerinde ise "arpa lapası" demek...
Tietze hoca, karı-koca Kahane’lerle birlikte "Lingua Franca" adlı gemici dili lügati çıkartmıştı. Türk dili etimolojisinde asıl bu önemli bir adım sayılıyordu. Halen lügatin A-E maddeleri dışında M-N harflerine kadar hazırlanmış. Simurg Yayınevi basacakmış. Lügat ne zaman biter? Şu haliyle dahi önceki etimoloji lügatlerini geçmiş vaziyette. Lügatin değerini zaman ve başvuranların sayısı belirleyecek; asıl tanıtım da o zaman yazılabilir. Yalnız bir noktayı belirtmek lazım, Osmanlı tarihini Joseph Hammer yazdı. Etimoloji lügatini da Viyanalı Andreas Tietze yazıyor.
Tietze ikinci harbin karanlık yıllarında Türkiye’ye sığınmış ve Süheyla Hanım’la evlenmişti. Bu evlilikten Nur, Deniz, Filiz ve İbrahim adlı dört çocukları oldu. 1950’lerde ABD’ye göçtü. Nedeni, üniversitemizin gerçek filolog ve Türkoloğa gereken ilgi ve hassasiyeti göstermemesiydi. Dil-bilim ve dil araştırmaları Türkiye’de en geri kalan alanlardan biri.
Gelecekte İran-Arap tetkikleri gibi gerileyen dalların restorasyonu, Yunan-Latin gibi ihmal edilen dalların geliştirilmesi, Slav-Bizans-Romanj, Yeni Yunan gibi olmayan dalların kurulması gerekiyor. İngilizce ve Fransızca bilmekle Batı kültürü kavranamaz. Limanlardaki hamallar da bu dilleri konuşuyor, Latince ve Yunancasız Batı kültürü anlaşılamaz. Ve illa Türk dili tetkikleri bir düzine dilin bilinmesi ile yapılmalıdır. Çünkü Türkçe, yaygın coğrafyanın özgün bir dilidir. Sevgili Hocam Andreas Tietze’ye uzun ömür ve kuvvet diliyorum. Birkaç cildi bulan etimolojik (köken) lügatinin diğer iki cildi de böylece bitecektir. Özellikle Y harfini yazmak ancak onun becereceği bir iştir; çünkü bu harfteki söz hazinemiz birçok dili sağlam biçimde bilmeyi gerektiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
Site Meter