16.05.2011
Gülbank-ı Muhammedî...
Devamı bir sayfa ötede...
11.05.2011
Bir Başkanın Notları
Ronald Reagan.
ABD'nin 40. başkanı (1981-1989).
Soğuk Savaş döneminin sonlarına gelen başkanlık döneminin çok hızlı ve tartışmalı konularla olduğu bilinen bir durum. İran, SSCB, Latin Amerika, Afrika... ABD'nin her zamanki gibi dünya liderliği rolüne oynadığı yıllar ve tabi ki başkanın aldığı kararlar, günlük düşünceleri, fikirleri, hedefleri, sözleri vs çok mühim. İşte ilginç bir belge, arşivin önemini tekrardan bize hatırlatan, tarihe önemli ve bir o kadar da ilginç bir katkı. Reagan her zaman masasında not kartları tutarmış. (Günümüzde bu anlayışı devam ettiren bazı yaşlı akademisyenlere yer yer rastlamak mümkün) Ve günlük olarak bunlara belli notlar almış.
Ronald Reagan Vakfı da bu notları hikayeleri ile beraber yayımlamaya karar vermiş ve bir kitap olarak çıkartmışlar.
Henüz içeriğini görme fırsatımız olmadı, Türkçeye çevrilir mi meçhul, Türkiye ile ilgili not var mı meçhul ama iki tane kartı sizinle paylaşıyoruz.


Devamı bir sayfa ötede...
28.04.2011
Amerikan İç Savaşı-İnteraktif Çalışma
Amerikan İç Savaşı (1861-1865) diğer adıyla Devletler Arası Savaş, Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington'daki yönetimi ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti arasında çıkmış geniş kapsamlı bir iç savaştır diyor Wikipedia ama her zaman kim, kimle, nasıl savaşmıştır aklımızı karıştıran sorulardan biriydi..
History mükemmel bir işe imza atmış ve interaktif şekilde savaşı anlatmış. Bununla da kalmamış, birçok belgesel niteliğinde video koymuş. Bize de hem izlemek hem de öğrenmek düşüyor.
Link
Devamı bir sayfa ötede...
29.07.2010
İslam'da Bilim ve Teknik - 5 cilt
Türkiye Bilimler Akademisi ve Kültür Bakanlığı'nın ortak yapımı olan İslamda Bilim ve Teknik, TÜBA Şeref Üyesi Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından 2003 yılında Almanca olarak yazılan Wissenschaft und Technik im Islam adlı kitabın Türkçe ve tıpkıbasımı olarak çevirisidir.
Kitabın birinci cildinde; Müslüman bilim insanlarının icat ve keşifleri hakkında genel bilgiler veriliyor. İkinci cilt; astronomi alanındaki eser ve cihazların tanıtımını, üçüncü cilt; coğrafya, denizcilik, saatler, geometri ve optik alanlarındaki keşif ve icatları içeriyor.
Dördüncü ciltte tıp, kimya ve minerallere yer verilirken, beşinci ciltte; fizik, mimari, savaş tekniği ve antik objeler hakkındaki bilgiler yer alıyor...
http://ibttm.org/TR/yayinlar.html adresinden kitabın pdfine ulasılabilir.
Devamı bir sayfa ötede...
29.01.2010
Sultan Abdülaziz'den Başkan Ulysses S. Grant'e
Asāletlü rütbetlü meveddetlü dost-ı vilā-şi‘ārımız cenābları;
Mösyö Māk Vāyg’ın mukīm elçilik sıfatiyle nezd-i devlet-i ‘aliyyemize ta’yīn olunduğu ifādesini mutazammın irsāl kılınan, nāme-i asīlāneleri kemāl-i memnūniyetle ahz olunmuştur. Devlet-i ‘aliyyemizle Amerikā Hükūmāt-i Müctemi‘ası beyninde der-kenār olan revābıt-ı dostī ve muhādenetin istikmāl-i esbāb-ı te’ekküd ve takarrürü mültezimimiz olub; mümā-ileyhin hidmet-i sefārete intihāb ve ta’yīni, bu matlabın husūlüne delil-i kavī olduğundan, mahzūziyet-i halisānemizi istilzām eylediği ve devletinin te’kīd-i münāsebat-i vifākiyyesi emrinde sefir-i mümā-ileyhin vukū‘ bulacak mesāisinde devlet-i ‘aliyyemiz tarafından dāima mu‘āvenet göreceğinde şübhe olmadığı beyāniyle işbu nāme-i mahsūsumuz tahrīr ve tesyīr kılındığı bi-minnihi Te‘ālā ma‘lūm-i asīlāneleri olduğunda, ba‘d ez īn dahī ifā-yi lāzime-i fütüvvetkāriye himmetleri me’mūlümüzdür.
Fi 5 Şevvāl 1287
Asīl, yüksek ve sevgili yakın dostumuz hazretleri;
Bay Veagh'in dāimī elçilik sıfatıyla devlet-i aliyyemiz nezdine tayin edildiğini bildiren, gönderdiğiniz şerefli mektubunuzu memnūniyetle almış bulunuyoruz. Devlet-i aliyyemiz ile Amerika Birleşik Devletleri arasında istenen dostluk ve yakınlık ilişkilerinin pekiştirilip geliştirilmesini istemekteyiz. Adı geçenin elçilik hizmetine seçilip tayin edilmiş olmasının, bu arzunun gerçekleşmesinde güçlü bir delil olduğundan, bizi son derece memnun ettiğini ve devletinin dostluk ilişkilerini pekiştirme konusunda adı geçen büyük elçinin her türlü çalışmalarına devlet-i aliyyemizin dāima yardımcı olacağını bildiren bu özel mektubumuzun yazılıp gönderildiği Allah'ın izniyle bilgilerinize ulaşmış olacaktır. Bundan sonra da gerekli dostluğun yerine getirilmesinde (ve bunun) devāmı konusunda yardımcı olmanızı arzu etmekteyiz.
29 Aralık 1870
Devamı bir sayfa ötede...
18.01.2010
Harem Üzerine Notlar
Haremin üst noktasında valide sultan, yani sultanın annesi bulunuyordu. Resmen bütün hareme yayılan, kimileyin de gayri resmi olarak harem sınırlarını aşan bir güce sahipti. İkinci sırada, sultan diye anılan padişah kızları geliyordu. Onları sultanın resmen odalık olarak seçtiği, harem içerisinde ayrı birer daire tahsis ettiği ve yasal olmasa da toplumsal anlamda eş statüsündeki kadınlar izliyordu. Bir sultanın, genelde meşru sayılan dört sayısına bağlı kalınmışsa da, kadınlarından birinin ölmesi veya Eski Saray’a çekilmesi nedeniyle yaşamı boyunca daha çok sayıda kadını olabiliyordu kuşkusuz. Sultanın kadınları, kadınlık konumuna yükselme sırasına göre birinci, ikinci, üçüncü veya dördüncü olarak belirtiliyordu. Yasal nikâh uygulamasına, II. Osman (hük. 16181622), İbrahim (hük. 16401648) ve daha sonra Abdülmecid (hük.18391861) gibi tekil örnekler sayılmazsa, Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte (hük. 15201566) son verilmişti.
Sultanın odalıklarının haseki veya haseki sultan diye bir unvanı daha vardı; sultanın yatağına giren her kadınbu unvanla anılıyordu. Arapçadan gelen haseki sözcüğü “bir kimseye özel olan” anlamındadır. Dolayısıyla haseki, yalnızca sultana ait olan kişidir. Sultanın hizmetinde olup sarayın selamlık bölümünde yaşayan erkek hasekiler de vardı. Charles White’a göre, 19. yüzyıl ortalarına, Abdülmecid dönemine gelindiğinde, haseki unvanı artık kadınlar için kullanılmaz olmuştu.
Sıralamada kadınınardından gelen ikbal de sultanın odalığıydı. Sayıları değişmekle birlikte, sultanın gözüne girme sırasına göre, baş ikbal, ikinci, üçüncü ikbal diye sıralanıyorlardı.
Saray haremi değerlendirilirken unutulmaması gereken bir nokta da, her zaman incelikli birtakım davranış kurallarına uyulduğudur. Sultan, belli bir düzen içinde odalıklarına âşıkane ilgisini gösterirken bu kurallara bağlı kalıyordu. Her birinin nöbet gecesi vardı. Bir odalık ancak herhangi bir rahatsızlığı olması durumunda nöbet gecesini kaçırıyordu.
Nöbet sırası gelen bir kadın, sultan onu odasında ziyaret etmeyi yeğlemediyse, sultanın haremdeki dairesine götürülüyordu. Bu ona sultan tarafından zenci haremağası, kızlar ağası aracılığıyla iletiliyordu; kızlar ağası bunu kâhya kadına, o da ikbalin hizmetindekilere bildiriyordu. Bazen kadınlarından biri akşam yemeğinde sultanın davetlisi oluyordu. Osmanlı hanedanının ilk yıllarında böyle bir durumda kadın ayrı bir masaya oturtuluyordu. II. Mehmed (hük. 14511481) döneminden itibaren hanedan üyeleri dışında kimsenin padişahla aynı sofraya oturması söz konusu değildi.
Sultan bazen bir kadın veya ikbalini, eğer hastaysa veya küçük çocukları varsa, dairesinde ziyaret ediyordu.Topkapı Sarayı günlerinde bu gibi durumlarda sultan, harem sakinlerinin ortalıktan çekilmesi için, gümüş kabaralı ayakkabılar giyerek gelişini duyuruyordu. Çünkü, tesadüfen sultanın karşısına çıkmak saygısızlık sayılıyor, kazara sultanla karşılaşmaya hünkâra çatmak deniliyordu. Dahası, Darüssaade (sultanın özel alanı) içinde, hükümdarın bulunduğu ortamda sessizliğin sağlanması, sıkı sıkıya uyulan bir kuraldı.
Bildiklerinin çoğunu Osmanlı tarihçisi Ahmed Vefik’e borçlu olan Charles White şöyle anlatır:
Her kadının hizmetinde küçük bir mutfak ekibi var. Hepsi de hükümdarı lezzetli yiyeceklerle, ki [Abdülmecid’in] buna düşkünlüğü biliniyor, hoşnut etme yarışında. Kadın akşam saatlerini, eğer çocuğu varsa onunla oynamaya, en hünerli kölelerin şarkı veya öykülerini dinlemeye, mücevher ve giysileri tetkike ayırıyor. Kısacası, bu kadınlar da zamanı, haremlerinin mahremiyeti içindeki diğer varlıklı Türklerden farksız bir biçimde geçiriyor. Haremde bulunduğu zamanlarda Sultan, her zamanki yatma saatinde kendi dairesine çekiliyor. Zira, geceyi başka bir yerde geçirdiği pek görülmemiş.
White, sultan kadınları hakkında başka bilgiler de verir:
Evli olmadıkları halde bu kadınlardan ‘Sultan’ın karıları’ diye söz edilmesi yaygın bir hatadır. Hükümdar kızlarına verilen sultan unvanıyla da anılamazlar. Bu kadınlar sultanın huzurundayken divan ya da sandalyeye bile oturamıyorken, sultanın kızları böyle bir ayrıcalığa sahiptir; kadınların yeriyse, yere yayılmış olan minderlerdir. Önceki sultanlar ilk sırada gelen gözdelerine haseki adını uygun görmüşlerse de, bu resmi düzeyde bir unvan değil. Bazı kadınlar haliyle diğerlerine yeğleniyor; ama Sultan’ın bu kadınları, tehlikeli olabilecek kıskançlıklara ve rahatsız edici yaygaralara yol açmadan göz göre göre aldatması zordur. İktidardaki hükümdar…şimdiye dek yalnızca beş hanımı kadınlık konumuna yükseltti. Bunlardan biri…1842 yılında öldü. Büyük Kadın, Esma Sultan’ın (sultanın halası) hediyesiydi… İkincisi, Rıza Paşa tarafından satın alınarak Esma Sultan’a verilmişti. Esma Sultan, yanında yetiştirdiği bu kadını daha sonra yeğenine hediye etmişti. Üçüncüsü Valide’nin hediyesiydi. Dördüncüsü ise, Rıza Paşa’nın ilk karısının yanında yetişmişti.
Bu alıntının ikinci paragrafında anlatılan, kadınlık konumuna yükselme şansına sahip fevkalade güzel ve hünerli bir köleyi padişaha armağan ederek sarayda itibar kazanma çabasıdır. Sözü edilen Rıza Paşa, Abdülmecid’in muhafız birliğinin komutanı Hasan Rıza Paşa’ydı kuşkusuz. Karılarının, sultanın bu iki kadınıyla kişisel ilişkisi olması, büyük olasılıkla sarayda ona çok yarar sağlamıştı. Kadınların saray dışından ziyaretçi kabul etmelerine veya başka bir konutuna giden sultana eşlik etmek dışında saraydan ayrılmalarına izin verilmiyordu. Eskiden sarayda köle olup sonradan evlenmesine izin verilen kadınlar istisnaydı. Bunlar, sarayla bağlarını hiçbir zaman koparmadıkları için, sık sık aracılık yapmaları isteniyordu. Sırf bu yüzden bile talipleri çoktu.
Fanny Davis, Osmanlı Hanımı, YKY.Devamı bir sayfa ötede...
14.01.2010
Oxford'un tarafı
Bir kitap Oxford'da yayınlanınca, üniversitenin kalitesine, yayınevinin akademik kariyerine bakarak içindeki bilgiler tartışılsa da "belgeler" doğru kabul edilir ve kısa zaman dünyada yayınlanır, arguman olarak kullanılır.
Devamı bir sayfa ötede...